20 Ocak 2017 Cuma

Bebek Bakımında Doğru Bilinen Yanlışlar

Merhaba, Siz hamileyken herkes kadın doğum uzmanı, doğum yaptığınızda da çocuk doktoru oluverdi değil mi? :) Bu yazımda, ağzı olup da konuşan herkesin söylediği, doğru bilinen yanlışları derledim. Keyifli okumalar dilerim.

Öykü
  1. Sütüm yetmiyor mu? : 24 saatte en az 5-6 kez bezini ıslatan bebek, anne sütüyle doyuyor demektir. Anne sütü yetersizliğine ancak bir çocuk hastalıkları uzmanı doktor karar verebilir ve onun tavsiyesi gereğince mama takviyesine başlanabilir. Bebeğinizin ağlaması sadece açlıkla ilgili değildir. Yenidoğan bebekler sadece ağlayarak iletişim kurabilirler. Yalnızca kucağınızda olmak için bile ağlıyor olabilir. Anlayacağınız rahat olun ve sütünüze güvenin! Kimseyi karıştırmayın ve kendinizi strese sokmayın.
  2. Banyo yaparsa üşütebilir: Bebekler banyo yapmaktan hasta olmaz. Yazın her gün, kışın ise hafta üç kez banyo yapılması önerilir. Banyodan sonra hapşırması burnuna kaçan suyu çıkartma çabasıdır sadece.
  3. Bebek bakımında pudra kullanımı: Yapılan araştırmalar, pudrada bulunan partiküllerin kullanımı sırasında havada tutulu kaldığını göstermiştir. Bunu hem bebekler hem de ebeveynler solumaktadır. Bu da üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabilmektedir. Yanı sıra bu partiküller idrar yollarından içeriye girerek üriner sistemde enfeksiyona yol açabilmektedir.Bunların dışında, cildin gözeneklerini kapatarak, hava almasını da engellemektedir. Pudranın bir yararının olmadığı tersine zararlı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu yüzden bebeklerin altı temizliklerinde ve terlemeyi engellemek için kıvrım yerlerinde pudra kullanılması kesinlikle tavsiye edilmemektedir.
  4. Kulağına su kaçmasın: Bebeklerin kulak yapıları yetişkinlerden farklıdır. Bu sebeple banyo yaptırırken kulaklarını tıkamanıza gerek yoktur. Su dökülse bile kulağına girer ve girdiği gibi geri çıkar.
  5. Kakası yeşil renkte ise bebek üşümüştür: Doğru ve düzenli meme emen bir bebeğin kakası sarı ve partiküllüdür. Yeşil kaka, bebeğin çok emdiğini gösterir. Bağırsaklarda işlenmiş kaka sarıdır. Yeşil kaka, çok emdiği için bağırsaklarda işlenmeden atıldığını gösterir.Üşütmekle herhangi ilişkisi yoktur. Hatta bu konu üzerine yazılmış ‘’Bebeğinizin Kakası Size Ne Anlatır?’’ isimli, oldukça ilginç ve yararlı bilgiler içeren bir kitap bile vardır.
  6. Bebekler sessizliği sever: Yaklaşık 40 hafta uğultulu bir ortamda kalmış bu küçük insan tam tersi onu rahatlatacak beyaz gürültü dediğimiz seslere bayılır. Çünkü bu ona anne karnını hatırlatır.Yenidoğan bir bebeğe gece-gündüz farkını öğretmek için, gündüzleri daha aydınlık ve günlük seslerin olduğu bir ortamda, gece ise loş-karanlık ve sessiz bir ortamda uyutmalısınız. Gece ışıkta uyumamalı çünkü büyüme hormonu ancak karanlıkta salgılanabilir.
  7. Ağlamak bebeğin ciğerlerini açar: Bebeğin ağlamasıyla ciğerlerinin açılması arasında mantıklı, bilimsel bir ilişki yoktur.
  8. Tuzlayalım da kokmasın: Bebeği tuzlamanın ölümcül sonuçları olabilir. Bugün hala tuzun işlendiği esnada kullanılan çeşitli kimyasal maddeler ve zararlarından konuşurken, isiliğe karşı yenidoğan bebeğin tuzlanması adeti, son derece tehlikeli ve ölümcül sonuçları olabilecek çağ dışı bir uygulamadır ve asla yapılmamalıdır.
  9. Kucağa alışır: Yenidoğan bir bebeğin annesinin kucağından daha başka nereye alışması beklenebilir. İlk üç ayın aslında son trimester olduğunu hatırlatır, ilk üç ayda güvenli bağlanan bebekler, ileriki aylarda sosyalleşme ve bağımsızlaşmaya başladıklarında sorun yaşamazlar. O yüzden kimseyi dinlemeyin ve bol bol sarılın,kucaklayın bebeğinizi.
  10. Bebekli evde kedi-köpek olmaz: İnsanlar, özellikle de bebekler yaşam alanlarına göre antikor geliştirerek bağışıklık kazanırlar. Yaşam şartlarınızı değiştirmek bebeği steril büyütmek anlamına gelir. Buna göre aileler bebeğe göre değil bebekler  aileye göre yaşamalıdır. Bu nedenle hayvanları uzaklaştırmaya gerek yoktur.Ayrıca yapılan tüm araştırmalar evcil hayvan olan evlerde büyüyen bebeklerin bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olduğunu kanıtlamıştır.
  11. Eli ve ayağı buz gibi, üşüyor: Bebekler bulundukları ortama göre bağışıklık kazanırlar ve uyum sağlarlar. Ortalama 20-22 derece sıcaklık bebekler için uygundur. Bedenlerinin en uç noktaları olan el ve ayaklarındaki periferik kan sistemleri doğduktan sonra gelişir. Bu yüzden elleri ve ayakları normalden daha soğuk olabilir. Ayrıca bizim gibi hareketli olmadıkları için el ve ayaklarının vücudunun diğer bölgelerine göre daha soğuk olması normaldir. Bebeğin ensesini ya da burnunu kontrol ederek üşüdüğünü yada terlediğini anlayabilirsiniz.
  12. Uyusun diye çocuğu yoracak aktiviteler yapmak: Tam aksine aşırı yorulmuş bebek daha zor uyur. Işıklı, sesli oyuncaklarla  yada aktivitelerle fazla uyarılmış bebeğin uykuya geçmesi zorlaşır. Ayrıca uykudan hemen önce bilgisayar,tablet yada tv gibi mavi ışık kaynağı sayılan elektronik aletlerden uzak kalmalı. Mümkünse daha loş bir ortamda yavaş yavaş tempo düşürülmeli. Uyku saati alışkanlığını kazandığı zaman nerede olursa olsun rahatça uykuya geçebilecektir.
  13. Geç yatarsa sabah daha geç kalkar: Tam aksine uyku uykunun mayasıdır. Kaçta yatarsa yatsın sabah aynı saatte uyandığını göreceksiniz. Üstelik daha az dinlenmiş olarak. Kaliteli uyku bebek gelişimi için olmazsa olmazdır. Sabah uykusunu almış uyanan bir bebek öğrenmeye ve keşfetmeye hazırdır. Uykusuzluk bebeklerde iştahsızlık ve agresif davranışları tetikleyebilir. 0-4 yaş arası bebeklerin en erken 18:30 en geç 20:30 da yatakta olmaları tavsiye ediliyor. Tabi ki istisnalar olacaktır. Bu saatlerde yatan bebeğiniz en geç 8:00 de uyanmış olacaktır. O da en iyi ihtimalle :) Ama onun düzenli uykusu için erken kalkmaya değer diye düşünüyorum.

10 Ocak 2017 Salı


Asıl Özgürlük Karanlıktadır...


Uzun zamandır aklımda olan ama bir türlü fırsat yaratıp gidemediğim Karanlıkta Diyalog'u, geçtiğimiz günlerde deneyimledim. Daha önce duymayanlar için ne oldğundan kısaca bahsedeyim.

Dünya üzerinde 130’dan fazla kentte 8 milyondan fazla insana “dokunmuş” Karanlıkta Diyalog deneyiminde görme engelli rehberler eşliğinde, dokunarak, koklayarak ve duyarak yeni ve farklı bir biçimde görmenizi sağlayarak sizi unutulmaz bir yolculuğa çıkartıyor. İstanbul’u; İstanbul’a özgü o eşsiz ses, koku, doku ve sıcaklıklarıyla “görme”nin yeni yollarını keşfetmenizi sağlıyor.Gayrettepe metro katında bulunan bu deneyimsel sergi  hayata bakış açınızı değiştirecek.

Öncelikle herkesin mutlaka tecrübe etmesi, yapılacaklar listesinde yer almalı diye düşünüyorum. Oraya vardığınızda sizden kol saatinizi, telefonunuzu, varsa gözlüğünüzü ve ışık yapabilecek herşeyinizi verdikleri kilitli dolaplara koymanızı istiyorlar. 10’ar kişilik gruplar halinde içeri alınıyorsunuz. Serginin girişinde görevli size kısa bir bilgi veriyor. İçeride kullanacağınız bastonları dağıtıyor ve tek sıra olmanızı istiyor.

Ve ardından yakalşık 1 saat sürecek deneyiminiz başlıyor. Bastonları sağ elimize almamızı ve sol elimizle sol duvarı hiç bırakmadan yürümemizi, şayet duvar biterse duvarla birlikte dönmemizi istedi. O ilk duvar bittiğinde harika rehberimiz Abidin Bey’e ulaşmıştık. Kendisi bize kısa bir hoşgeldin konuşması yaptı ve duvarı bırakıp sesime doğru gelin dedi. O duvarı bırakıp karanlıkta, bilinmeze doğru yürümek bana çok zor geldi. İlk 10 dakika bırakıp çıkanlar oldu. Gerçekten ilk dakikalar çok zor.Çaresizce gözlerimi kocaman kocaman açıp bir şekilde göreceğime inanadım. Tutunmaya çalıştım, eğildim, kalktım. Gördüm ki evet gözlerimle hiç bir şey göremiyordum ama dokunuyordum, duyuyordum, kokluyordum ve bunları her zamankinden daha çok yapıyorum. Resmen duyularım harekete geçmişti. Başta bilmediğiniz şeylere dokunmak ürkütüyor ama alışıyor hatta keşfetmekten zevk almaya başlıyorsunuz.

Tramvaya binip istiklal caddesini çıkarken,gerek rehberimiz namı değer Bebeğim Abidin'in tasvirleri, gerek bulunduğum atmosfer sebebiyle göz yaşlarıma engel olamadım. Göremediğim ve görülmediğim bir dünyada olduğum için özgürlüğümün tadını çıkarttım bende. Fark ettim ki o dünya ön yargılardan uzak, insanların dış görünüşleriyle yargılanmadığı özgür bir dünya.

Ardından vapura binip boğaz turuna çıktık. Hep birlikte ‘’Hatırla Sevgili’’ yi söyledik :) Ve rehbermiz Abidin Bey bize bir şiir okudu. Sonrdan öğrendik ki o harika şiir kendisine aitmiş ve şiirin adı Bebeğim olduğu için, lakabı Bebeğim Abidin olarak kalmış :)

Serginin son durağı bir cafe. Oradan alışveriş yapıp, masalara geçip yiyip-içiyorsunuz. Bu zaman zarfında rehberimizle sohbet etme şansımız oldu. Kendisi  30 yaşındayken görme yetisini kaybetmiş. En zor kısmının durumu kabullenme olduğunu söylüyor  ve diyorki görme yetimi kaybettikten sonra hayatı daha aktif yaşamaya başladım.  Abidin Bey evli ve 13 yaşında bir oğlu var. Yüzüyor ve yarışmalarda dereceleri var.

Heran herbirimizin başına gelebilecek bu engeli deneyimlerken daha önceleri empati yaptığımı sandığımı gördüm. Yalnızca 1 saat bile beni böyle zorlarken bir ömür boyu bu karanlıkla yaşayan insanları düşündüm. Yeterince zor olan hayatlarını nasıl daha da zorlaştırdığımızı. Mesela metroda, sokaklarda onlar için yapılan sarı çizgilerin üzerine araba park ediyoruz, yolda karşılaştığımız bir arkadşımızla laflamak için duruyoruz. Ya da hiç izin almadan yardım etmeye çalışıyor, bir anda kollarına girip oradan oraya sürüklüyoruz.  Bu deneyimden bana kalan engelleri bizim yarattığımız gerçeği. Görememek, duyamamak yada yürüyememek değil engel. Umarsızca onların alanlarını gasp edişlerimiz asıl engelliyor onları. Bu konudaki farkındalığınızın/farkındalığımzın artması için mutlaka bu sergiyi tavsiye ediyorum. Emin olun çıktığınızda arabanızı nereye park ettiğinize daha çok dikkat ediyor olacaksınız.
Sevgiler,


Öykü